22 Mart 2013 Cuma

Bir Güzellik Daha :)



Yaklaşık 4 aydır bana bisiklet alma niyetindeydik. Gittiğimiz mağazalarda birkaçını denemiştik. Buda onlardan biriydi. Dün ikinci el ürünler satan bi internet sitesinde bu bisiklete rastladım. İlan birkaç saat önce verilmişti. -Tahminimce orta yaşlı- italyan bir bayan geçtiğimiz sene satın almış ama çok az kullanmış. Bahçesinde bekliyormuş bu güzellik. İlan sahibini arayıp akşam buluştum. Bisikleti kilidi, ışıkları ve kaskı ile beraber yarı fiyatından biraz fazla bi ücretle satın aldım.

Otobüse binmektense, arada sırada eşimin bisikletini kullanıyordum kursa giderken. 1 saatlik yolu bisikletle gidip gelmek çok yorucu değil ama Londra'nın sert ve kuru havası yüzümü yıpratıyor. Artık havalar güzelleşti. 

Rastladığım bir trafik kazasından sonra bir hayli korksamda trafiğe çıkmaya, spor yapmaya ihtiyacım var ve bu en güzel vesile. 





16 Mart 2013 Cumartesi

Dışarda yağmur, bir elimde çay bir elimde kitap... diyemeyeceğim malesef




Hava aralık-ocak- şubat aylarında bile bu kadar soğuk değildi. Martın tam ortasındayız, oldukça soğuk ve yağmurlu bir hava var. 

Soğuğun etkisiyle sanırım haftasonuna depresif bir giriş yaptım. Üzerimde bi kırgınlık, içimde bi isteksizlik.. Çay yaptım kendime yanında tatlı birşeyler ve bu postu yazmaya başladım.




Önceden böyle havalarda yapacak önemli bir işimizde yoksa oturur kitap okurduk. Şimdi dikkatimi çektide boş boş internette dolaşıyorum bunu yapmak yerine. 

İstanbul'dan dönerken yanımda 10 kadar kitap getirmiştim ikisi bitti bile. Bu yazıyı yayınlayınca kitabımı elime alacağım.  

Ahmet Şerif İzgören'in "Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır kitabını okudum." diğer kişsel gelişim kitaplarına çok benziyor.  Tolstoy'un "İnsan Ne ile Yaşar?" kitabını Murat Çiftkaya tercümesi ile okudum. Klasikler bana hep sıkıcı gelirdi. Ama yanılmışım. Tolstoy bir başka imiş. 




Sırada ki kitaplarımdan bazıları İskender Pala'nın OD, Ece Temelkuran'ın  Muz Sesleri, Debbie Macomber'in serisi, Rasulallah'ın Aile hayatı, Rasulallah'ın bir günü vb. 

Açık bir hava, huzurlu ve mutlu günler diliyorum
:)

Önemli not: Bana resimdeki fincanı ve takımını hediye eden arkadaşım Elif'e teşekkürler.
Keyifle çayımı yudumluyorum.

11 Mart 2013 Pazartesi

Limonlu Revani


Türkiye'den döner dönmez misafir ağırlamaya başladım. Tatlı olarak ne yapsam diye düşünürken aklıma revani geldi. Uzun zamandır yememiştim. Daha önce yaptım mı hiç hatırlamıyorum ama bu revaniyi mutlaka deneyin derim. 

Üstüne birazda krem şanti sıkarsanız hem görünüm açısından hoş olur hemde şerbetli tatlıyı biraz hafifletir.





Malzemeler:

  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı irmik
  • 1 su bardağı un
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1 su bardağı şeker
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 limon kabuğu rendesi ( Çeşme limonu tercihli)
  • 1 kabartma tozu
  • 1 vanilya

Şerbet için:

  • 3 su bardağı şeker
  • 3 su bardağı su
  • yarım limon suyu


Yapımı:
1-Yumurtaları mikserle 2-3 dakika kadar çırpın ve şekeri ilave ederek kar gibi olana kadar çırpmaya devam edin.
2-Sıvıyağ ve yoğurdu ilave ederek 1-2 dakika daha çırpın.
3-İrmik ve limon rendesini ilave ederk 1-2 kez  karıştırın.
4- Unu içine kabartma tozu ve vanilyayı karıştırarak eleyin. Yumurtalı karışıma ilave ederek tahta kaşıkla bir iki kez karıştırın ve yağlanmış fırın kabına dökün.
5- 170 derecede önceden ısıtılmış fırında 45 dakika kadar üzeri iyice pembeleşene kadar pişirin. Kürdan batırarak pişip pişmediğini kontral edin.

Şerbetin hazırlanması:

6- Şerbet için pişirme tenceresine şeker ve suyu koyun. Orta hararetli ocakta şerbet parlayana kadar 20 dakika kadar kaynatın.
7-Sıkılmış yarım limon suyunu ilave edin ve 5 dakika daha kaynadıktan sonra ocağı kapatıp tamamen soğumasını bekleyin.
8-Tatlınızı ister kare kare, ister baklava dilimi şeklinde kesin vu şurubunu üzerine gezdirin.
 Not: Limonlu revani için şerbetinizi önceden kaynatıp tamamen soğumasını bekleyin. Tatlınız sıcak, şerbetiniz soğuk olmalı…
Afiyet olsun...

2 Mart 2013 Cumartesi

Canım İstanbul


Yaklaşık on gündür İstanbul'dayım. Yoğun günler geçiriyorum gezmeli tozmalı :) üstüne birde soğuk algınlığı eklenince hiç yazamadım bloğa. 

Nasipse birkaç gün sonra Londra'ya dönüş yolculuğu var.

İnsanın yüreği iki parçaya bölünebiliyormuş. Sevdiğin yoksa senin öz vatanında, sen gurbet yaşarmışsın aslında. 

Bunu da öğrenmiş oldum. 

Bir yanım İstanbul ve Dostlarımdayken diğer yanım Londra'da, Eşim'de. 




İstanbul demek, çay demek. Çay: muhabbet, dostluk, samimiyet. Tabi türk kahvesi, sahlep, bitki çayları vs de var ayrıntılara hiç girmiyorum.
:)


Neyse ben şimdi bir ıhlamur içeyim. Ağrıyan boğazıma ve kısılan sesime iyi gelsin diye. 

Üstad Necip Fazıl'ın sözleriyle kapatayım bu yazıyı



"Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... 
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından 
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. 
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... "